24 Ağustos 2013 Cumartesi

Platonik Aşklar

Herkesin hayatında yaşamış olduğuna neredeyse emin olduğum bir durum vardır ki o da şu: Platonik Aşk.
Ben benimkinden bahsetmek istiyorum. Çünkü bazen bu utanç seviyesine ulaşabilir, kimseye anlatmak istemezsiniz.  Aslında ortada utanç duyulacak bir şey de yoktur. Belki de vardı, bilemiyorum. En azından şu an kime anlattığımı bilmiyorum ki bu her şeyi daha da kolaylaştırıyor.
11.sınıfın başından 12. sınıfın sonuna kadar yani ortalama bir buçuk sene kadar bu şahsa abayı yakmış olduğumu kabul etmek zorundayım. Ve adamın beni fark ettiği falan yoktu. Etrafımdaki herkesin beni sevimli bulduğu gerçekti tamam ama onun sevgili olduğu kişileri göz önüne alınca sanırım sevimli olmak devede kulaktı. Ki bunu bilmek daha can sıkıcı bir şeydi. Her gün sınıfına arkadaşlarımı görme bahanesiyle giderdim. Eğer sınıfta yoksa hemen sınıf defterine bakardım acaba gelmedi mi diye. Saplantılı mıymış lan bu dediğinizi duyar gibiyim ama hayır, saplantılı değildim. Sadece Onun olmadığı bir gün, bir gün değildi işte. Tamam galiba saplantılı delinin tekiymişim.
Gerçekten kafayı mı yemişim ki bir buçuk iki yılımı bu egoiste ayırmışım? Bunu tek taraflı olduğu için ya da onu kötülemek olsun diye demiyorum ama ciddi anlamda rezil bir kişiliği vardı. Hiçbir ilişkisinde ciddi değildi. Arkadaşlarının eski sevgilisiyle çıkmayı sorun olarak görmezdi ya da iki yakın arkadaşın arası onun yüzünden mi bozulmuş? Umurunda olmazdı. Paraya çok düşkündü. Okulda bir çok kişi onun havalı olduğunu kabul ederdi ve o bunun bilincinde her zaman burnu havada gezerdi. Yeni aldığı şeylerle hava atmayı severdi. Ve tabi erkeklerin içki ile hava yaparak egolarını tatmin etmelerinden O da nasibini almıştı. Bunları abarttığımı sanmayın. 11.sınıf Onun ne yaptığını takip ederek geçti. 12. sınıftık. Artık başımızda sınav laneti vardı. İnsanların size karşı büyük umutları vardı. Yine de 1.döneminiz 2. dönem kadar ciddi geçmiyordu. Okula 1.dönem sanırım tamamen denecek kadar çok gittim. O ise zaman zaman rapor alıyordu. Aslında artık aramızda hiçbir şey olmayacağına emin olmuştum. Yine de arkadaşlarım 'aklında ilerde ona itiraf etsem ne olurdu diye bir soru kalmasın, zaten artık birbirinizi de görmeyeceksiniz itiraf et' dediler. Aman Allah'ım kulaklarım sağır olsaydı da onları duymasaydım, ellerim kırılsaydı da o mesajı atmasaydım. Evet bir de mesaj attım. Korkak mı dediniz? Kesinlikle. O gün kendimden nefret ettim. Neyse Ona o aptal mesajı atmamla pişman olmam dışında vereceği cevabı beklerken ki o zaman resmen ölüm gibiydi. Aslında cevabı biliyorsun ama diyorsun ki, acaba? Demeyin acaba falan. Mal gibi kalıyorsunuz işte. Yine de attığı mesajdan beni kırmak istemediği anlaşılıyordu. Ama attığı mesajdan kibarca geri çevrildiğim de anlaşılıyordu. Öyle bir cevap karşısında ne yapılırdı? Hiçbir şey. Bende itirafımı da ettim sanırım arkamda bırakmamın zamanı geldi diye düşündüm. Gerçi başka bir seçenekte kalmamıştı. Onun yüzünden iki arkadaşımla da ilişiğimi kestiğimi, onunla sevgili olan herkese düşman kesildiğimi söylemem gerekir.
Sonradan öğrendim, o kendine itirafta bulunanlarla dalga geçermiş. Ama bana bunu yapmadı. Bende sanırım dalga geçilemeyecek kadar sevimliymişim diye düşündüm. Bu işin tabi ki şakası.
Düşünüyorsunuzdur bu kadar iğrenç biri diyorsun öyleyse neden iki yıl boyunca sevdin? Sanırım birini sevmek böyle bir şey. Aşk demiyorum çünkü aşk böyle bir şey olmamalı. Daha özel bir şey aşk, sanırım. Cevabına gelirsek belki aşık değildim ama zaman zaman aklıma düşecek kadar benimsemiştim onu ve o yanlarını görmek istemiyordum. Farkındasın o şey hemen burnunun dibinde, görmemen imkansız. Ama elinle savuşturursun. İşte yaptığım şey tam olarak buydu. Pişman mıyım? Hem evet hem hayır. Bu benim ilk platonik 'aşk'ım oldu. Sadece bunun bu kadar uzun sürmesine izin verdiğime pişmanım. İtiraf kısmına gelirsek evet ona da pişmanım ancak bunu yapmasaydım sanırım kurtulamazdım.
İşte benim ufak hikayemde böyle.
Bir ders çıkarırsınız elbet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder